PROVENCE -FRANSA ( 26-29 MAYIS 2016)
(ARLES- AVIGNON- CHATEAUNEUF DU PAPE - GORDES- ROUSILLON- MENERBES- LOURMARIN- LISLE SUR LA SORGUE- AUX EN PROVENCE)
Provence'i gormeyi birkac yildir programa almistim. Hic dusunmedigimiz bir zamanda 1 hafta icinde karar verip hizli bir hazirlik yaptim. Sadece 4 gunumuz vardi ama Provence'de de gezecek cok köy. Buna gore bir program hazirlamam gerekiyordu. Hangi köyden vazgecmeliyim hangisine mutlaka gitmeliyim ? Bu bölgede bulunan tüm köylerle ilgili yerli yabancı birçok siteye girdim ve nereye gideceğimize karar verdim. Bazıları cok turistik bazilari ise bana göre cok bahsedilmemesine rağmen gidilmesi gereken köylerdi. "En güzel köyler" listesinde olan bu köylerden gezi süremize uygun olacak şekilde aşağıdaki listeyi yaptım. Bu listede " Les Baux de Provence" köyü de vardı ama onu yetiştiremedik.
BARBEN kasabasında kalacağımız için bu rotayı çizdim.
1.gün :MARSİLYA- BARBEN
2.gün :BARBEN-ARLES-AVIGNON-CHATEAUNEUF DU PAPE-BARBEN
3.gün : BARBEN- GORDES-ROUSSİLION-MENERBES-LOURMARIN
4. gün: LOURMARIN-LISLE SUR LA SORGUE-AIX EN PROVENCE- MARSİLYA H.ALANI
Marsilya'ya ucak biletimizi aldik.Persembe gunu aksam saat 6 da ucagimiz inecek ve pazar gunu aksam 7 de ucagimiz Istanbul'a hareket edecek.
Marsilya havaalani kucuk oldugu icin cikmak cabuk oluyor. Araba kiralama ofisleri de, arabayi alacaginiz otopark da birarada havaalanindan cikinca karsinizda.
Konaklamaya gelince, Provence de kalacagimiz otelleri booking.com dan ayarladım. O bolgeye ozgu otel olarak kullanilan kir yada ciftlik evlerin de kalmayi cok seviyorum. Şunu da not olarak soylemek isterim ki ; biz , biri 11 diğeri 6 yasinda 2 cocugumuzla seyahat ediyoruz. Booking.com dan oda ararken 2 yetiskin 1 cocuk olarak bakıyorum. 1 double ve 1 tek kişilik yatak bize yetiyor hem de fiyat daha uygun oluyor. Bir de 4 kişilik oda bulamadiğim bir otelde 3 kişilik yer olabiliyor.
I. GÜN : VARIŞ-BARBEN (Bağbin)
Ucagimiz yaklasik 1 saat rotarla kalktigi icin saat 7 civarinda indi.Çıkışta arabamizi aldik ve bazi odalari otel olarak kullanilan şato "Chateau de La Barben" e dogru Barben kasabasinin yolunu tuttuk. Marsilya havaalanindan 30 dk. sonra muhtesem şatoyu gorduk. Kesinlikle en az 1 gecenizi bir şato da gecirmenizi hararetle tavsiye ederim. Barben şatosu hali hazirda bir muze. Bu sebeple hersey orjinal haliyle duruyor. Odamiza giriyoruz sayvanli yatak, koca bir şömine.
Saat 8 ve bizi karsilayan bayana aksam yemegi icin restaurant soruyoruz . Salon de Provence kasabasinda (20dk) "La Salle a Manger" isimli restauranttan bize rezervasyon yapiyor ve saat en gec 8,5 da orada olmamizi yoksa bizi alamayacaklarini soyluyor.Acilen cikiyoruz ve 20:20 de orada oluyoruz. Buraya da bayiliyoruz :) Yemeklerine de...
Salon de Provence kasabasından
La Salle a Manger
Bu bölgede yemekler cok lezzetli. Dana ve koyun eti agirlikli. Bir başlangıç ana yemek, şarap ve tatlılarımızı da yedikten sonra tekrar şato otelimize geri dönüyoruz. Üç kişilik yemeğin tutarı 144 eur.
Zifiri karanlık ormanın içinden gecerek şatomuza geliyoruz. Büyük ahşap kapıyı şifreyi tuşluyoruz ve karanlığın içinde gıcırtıyla açılmasını bekliyoruz. Bizi 100 yıllık şövalye zırhı karşılıyor.
Şatonun mutfağı yemek odası olarak kullanılıyor.
Şatonun mutfağındaki tüm mutfak aletleri orjinal.
II. GÜN ( ARLES- AVIGNON-CHATEAUNEUF DU PAPE)
Şatomuzda sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra ARLES'e (Ağleö) doğru yola çıkıyoruz. Barben- Arles arası 52 km. Benim için bu kasabanın onemi ressam Van Gogh'un hayatının bir bölümünün burada geçmiş olması ve birçok tablosunu burada resmetmesi. Ayrıca ressam arkadaşı Gaugin'e kızarak kendi kulağını burada kesmiş. Bunun üzerine kardeşi Theo, onu Arles Akıl Hastanesine yatırmış ve yatağından gördüğü hastane bahçesini bu şekilde resmetmiş. Bunun gibi burada yaptiği birçok resmi var Van Gogh un. Yani isterseniz canlı olarak o semtlerde o resimlerdeki manzaraları görebiliyorsunuz.Yerlerde yada duvarlarda o tablolarının adları yazıyor ve onları takip ettğinizde karşınıza çıkıyor. Bunun dışında Romalılardan kalma tiyatro ve arena bulunuyor. Burası Arles'nin tarihi merkezi, küçük cafeler, dükkanlar ,pastaneler cok şirin. Eger bu bana yetmez daha detaylı gezip, Van Gogh'un burada yaptığı tablolarının orijinal yerlerini merak ediyorum diyorsanız, rahat rahat gezip bir cafe de yemek ,diğerinde kahvenizi içmek isterseniz neredeyse 1 tam gününüzü burada geçirmeniz gerekir.
ARLES
Kurutulmuş lavantalar
Arles Akıl Hastanesi Van Gogh 'un hastane odasından yaptığı resim
Enfes şekerlemeler, kurabiyeler,çikolatalar, pastalar,turtalar...
Arles'den hareket edip 45 km. sonra AVIGNON'a (Avinyon) varıyoruz. Avignon papalar şehri olarak biliniyor. Unesco dünya miras listesinde bulunuyor. Eski şehir, Avrupa da olduğu gibi surların içinde tarihi dokusunu bozmadan muhafaza ediyor. Papalık sarayı ve çevresi görülmesi gereken yerler. Saray dış görünüşü itibariyle o kadar büyük ve etkileyici ki insan " dışı böyleyse içi kimbilir nasıldır ?" diyor ama içi dışı gibi görkemli değil. Saraydan çıkınca kaleiçini gezdiren mini gezi trenleri meydanda sizi bekliyor. Isterseniz ücret karşiliği bu tura katılabiliyorsunuz. Çocukların karnı çok acıktığı için biz yemek yemeği tercih ettik. Yalnız dikkat etmeniz gereken restaurantlar, cafeler genellikle öğlen saat 2-4 arası kapalı. Bu ortaçağ şehri sokaklarını, başıboş gezmek, sizi çağıran sokaklara merakla dalmak en güzeliydi.
Avignon bir de köprüsü ile ünlü. 12 .yüzyıldan kalma UNESCO miras listesindeki bu köprü Ron nehrinin, yüzyıllar boyunca taşmasından hasar görerek günümüze kadar ancak yarısı gelmiş. İsterseniz köprünün üzerinde yürüyebiliyorsunuz.
Biraz dolaşıp Avignon'a 15 dk.(17km) mesafede olan "CHATAEUNUEF DU PAPE" (şatonüef du pap) köyüne hareket ediyoruz saat 4 civarı. Yol boyunca üzümbağları , bağ evleri ve şatoları geçiyoruz. Burası Avignon da yaşayan papaların yazlık olarak kullandıkları bir köy. Adını da oradan alıyor. Kabaca söylemek gerekirse; papalardan biri de burada şarapçılığı geliştirip bu köyü zenginleştirmek istemiş. Ürettikleri şarap da köyle aynı ismi taşıyor. Bu gezdiğimiz bölgede esasen pembe şarap üretiliyor. Ama "Chataeuneuf du Pape" de kırmızı şarap. Köy çok küçük ,çok şirin bir meydanı ve ortada bir havuzu hemen yanında gölgelik koca bir ağaç. Zaten burada gittiğimiz her köy de meydanlarda hep bir havuz ve başında bir ağaç var. Burada gezebileceğiniz bir de tirbüşon müzesi var. Saat 5 de kapandığı için oraya yetişemedik. Küçük mahzenleri , şarap dükkanları gezerek tadım yapabilir ve satınalabilirsiniz.
Bu akşam, yemeğimizi şatomuzda saat 7 de yiyeceğimiz için dönüşe geçiyoruz. Bizdeki gibi her saat her yer açık değil. Restaurantlar ,cafeler saat 2-5 gibi kapalı.Velevki o saate kaldınız aksam 9 da mutfakları kapanıyor. Dukkanlar da 6 civarinda kapanıyor. Yani otelinizden sabah erken çıkmanızda fayda var.
Şatomuzda akşam yemeğimize yetişiyoruz. Burası müze otel olduğu için anladığımız kadarıyla 4 odası var. Buna bağlı olarakta yemek salonu, şatonun geçmişte mutfak olarak kullandığı bölüm. Tarihten bir sayfanın içine girmiş gibi oluyorsunuz. Hersey olduğu gibi duruyor ve kullanılan mutfak gereçlerinin büyük bir çoğunluğu o dönemden kalma. Filmlerde gördüğümüz bir masa düzeni, bardak ve çatal-biçak takımı. Bir başlangıç ve arkasından ana yemeğimiz -ki o da bizim kuzu tandır-. Yörenin pembe şarabı eşliğinde enfes bir akşam yemeği. Minik pastacıklardan oluşan tatlı tabağımızla karnımızı iyice dolduruyoruz. Bu yemek ekstraydı ve 1 gün önceden söylemeniz gerekiyor. Fiyatı ise kişibaşı 50 eur şarap hariç.
III.GÜN (GORDES-ROUSSILION-MENERBES-LOURMARIN)
Benim için gezi şimdi başlıyor. Esas görmek istediğim köyler bunlar.
İki gecemizi şatomuzda geçirdikten sonra belirttiğim köylerden tekrar geri dönmek yerine 3. ve son gecemizi en son köyde kalmak üzere ayarladım. Son gün geze geze havaalanına gitmek için.
Ilk 3 köy birbirine çok yakın 10-15 dk.mesafede. La Barben'den GORDES (Goode) 45 dk.(54km) kadar sürüyor. Köy sağ tarafınızda yamaçta aniden karşınıza çıkıyor ve muhteşem bir görüntü. Hemen arabayı kenara çekip fotoğraflarımızı çektik. Biraz ilerde köyün otoparkı var. İçeri kadar giremiyorsunuz . Arabayı park edip 10 dk. kadar yürüyorsunuz. Evler ortaçağ dan kalma taşevler. Bazıları da restore edilip çok lüks butik oteller olarak kullanılıyor. Sosyete ve bazı film yıldızlarının burada evleri varmış. Köyün meydanında çok şirin turistik dükkanlarda seramik kaplar, lavantadan yapılmış çeşitli hediyelikler satıyorlar. Kapıları meydana bakan dukkan ve cafeler, içeri girdiğinizde diğer tarafları köyü görecek sekilde sıralanmışlar. Bu cafelerden birine girip bir kadeh şarabınızı yada kahvenizi köye nazır içebilirsiniz. Kısa bir tur attıktan sonra arabamıza doğru yürüyoruz.
Eger Haziran sonu Temmuz başi gibi giderseniz lavantaların çiçek açma dönemine denk geleceksiniz. Gordes de bulunan Abbaya Notre Dame de Senanque manastırın önündeki lavanta tarlası manastırla beraber muhteşem bir manzara oluşturuyor.
Yola çıkıp 10 dk.(9km) mesafedeki ROUSSILLION (Rousilyon)köyüne doğru ilerliyoruz. Bu köy de toprağının kırmızı olmasıyla meşhur. Arabamızı köyün girişindeki otoparka bırakıyoruz ve 10 dk. kadar biraz rampa tırmanarak köyün şirin mi şirin evlerinin arasından geçip merkeze geliyoruz. Cafeler, minik dükkanlar bizi karşılıyor. Çocukları dondurmacılardan zar zor alıp,önce gezip sonra bol bol yiyeceğimizi söyleyerek "OCHRE TRAIL" i yapıyoruz. Doğa muhteşem. Toprak sarıdan başlayıp katman katman kırmızıya doğru giden bir renk alıyor. Ayrıca rüzgar ve yağmurlarla çeşitli şekiller almış kayalar, rengarenk. Kesinlikle bu yürüyüşü yapmalısınız. Toprak kırmızı olduğu için ayaklarınız boyanıyor. Bence en iyisi terlikle dolaşmak ve çıkıştaki çeşme de yıkamak. Bizde turumuzu tamamladık çeşme de maaile yıkandık ve doğru dondurmacılara . Lavantalı dondurmayı ilk kez burada tattım. Lavantanın o yoğun aroması olur mu acaba diye düşüne düşüne aldım. Çok muhteşem değil ama denemeli. Dondurmamız elimizde bu güzel şirin köyü istemeyerek olsa da arabamıza doğru yürüyerek terk ediyoruz.
Gordes'den Roussillion'a giderken yolda Lavanta müzesi var. Biz uğrayamayadık ama bilgi olarak vereyim.
MENERBES' (Minerb) e (17km) doğru yola çıkıyoruz. Yazar Peter Mayle bu köy de, filmi de çevrilen "A Year in Provence" adlı kitabını yazmış. Zeytinyağ , turuf mantarı bu köyün meşhurlarından. Bir de gitmeden önce internette gezinirken köyün tepesinde bulunan bir şarap evi olduğunu okumuştum. Burada ayrıca nefis mantarlı sunumlar yapılıyormuş . Başka yemek ararsanız yokmuş. Menerbes'e vardığımızda ögle saatiydi. Yürüyerek bu şarap evine bir iştahla vardık kapılar açık ama kimse yok. Sonunda birine rastladık ve Cumartesi günleri kapalı olduklarını söyledi. Ne kadar ilginç değil mi? turistik bir yer, internet sitelerinin hepsinde bu şarap evinden mantar ve şarabını överek anlatiyor , tuistlerin en çok geleceği bir günde kapalı ! yapacak bir şey yok yutkunarak tekrar geze geze köyün aşağısına iniyoruz. Köyün girişinde çıkarken de gördüğümüz ova manzaralı cafe nin bahçesine oturuyoruz. Saat 3 civarları yemek soruyoruz mutfak kapalı sadece içecek servis edebiliriz diyorlar. Olsun napalim, ortam, manzara, hava hersey cok güzel. Biz de Menerbes mahsulü pembe şarap istiyoruz .Arka fonda Fransız şarkıları çalıyor. Şarabımızı yudumluyoruz hiç gitmek istemiyoruz; şarabımızı bitirdikten sonra Lourmarin'e doğru yola çıkıyoruz.
Saat 4 civarı Luberon bölgesinin bizim için sondan bir önceki durağı olan LOURMARIN'e (Luumaga) (22km)geliyoruz. Lourmarin de en çok merak ettiğim cafe ve restaurantlardı. Birçoğu Michelin yıldızlı. Bunlardan birinde mutlaka yemek yemek istiyordum. Kısa bir tur attık yemekten önce, otelimiz Lourmarin'in dışındaydı karanlığa kalmadan bulmak istedik. Son akşamımızı bir bağ evinde geçireceğiz. Odamız mis gibi lavanta kokuyor. Ev sahibimiz lavanta kokusunun insana rahat bir uyku, huzur verdiğini söyledi. Gerçekten de miktarında kullanıldığında dedikleri gibi insan kendini daha bir rahat, mutlu hissediyor. Ev sahibimize, yemek için Lourmarin de nereyi tavsiye edeceğini sorduk. Michelin yıldızlı restaurantların gereksiz pahalı olduğunu , önereceği lokantanın da ödüllü ve yemeklerin de leziz olduğunu söylediği restaurant " La Recreation" a bizim için rezervasyon yaptı. Restaurantlara yemek için mutlaka rezervasyon yapmak gerekiyor yoksa hiçbirinde yer olmuyormuş. La Recreation, Lourmarin'in girişinde solda bahçe içinde küçük bir restaurant. Ortaya soğuk meze tabağı, salata, 3 porsiyon ana yemek , 3 porsiyon tatlı ve 1 şişe şarap için 120 eur ödedik. Yemekler gerçekten çok lezzetliydi. Ortam da çok güzeldi. Yediklerimizi biraz olsun eritmek için Lourmarin de bir yürüyüş yapıp bağevimize dönüyoruz.
Lourmarin
Kaldığımız kır evi
Lourmarin kalesi gezilecek yerler arasında. Yine şarap tatmak yada almak isterseniz burada da bulabilirsiniz. Burada yaşamış olan yazar Albert Camus, araba sürmekten nefret edermiş ve birgün trafik kazasında öleceğim dermiş ve gerçekten de bir trafik kazasında hayatını kaybetmiş.
Ertesi sabah harika bir kahvaltı ediyoruz .Uçağimiz aksam saatlerinde olduğu için evsahibimiz bize Isle Sur Sorgue kasabasına gitmemizi hararetle tavsiye ediyor.
ISLE SUR LA SORGUE (İlle Şu La Sorg )
Pazar günleri çok büyük bir pazar oluyormuş ve buna antika pazarı da dahilmiş. Bu antika pazarı Fransa daki 2.büyük pazarmış. Yolda giderken akıllı telefondan kasabayla ilgili biraz daha bilgi topluyorum. Kasabayla ilgili hep bu pazardan bahsediliyor. Sabah erkenden gitmek gerekiyor 9-9,5 gibi. Pazarın yarısından çoğu oglen 1 gibi toplandi. Arabanızı parketmek için yer ararken dere kenarından geçtiğimiz sokaklara bayıldım. Dere kenarındaki evler biblo gibi. Her detay ince ince işlenmiş ve özen gösterilmiş. Gelelim meşhur pazara, hakikaten herşey satılıyor ama öyle ucuz pazar fiyatı yok. Zaten gezmek bile yetiyor. Pazar, dere kenarı boyunca kurulu ve cafelerde burada. Bunlardan birine oturmak isterseniz yine beğendiğiniz birine rezervasyon yaptırın. Yoksa 12 de hepsi doluyor. Öğlen yemeği için rezervasyon yaptığımız cafe de öğle yemeğimizi yiyoruz. 3 porsiyon ana yemek ,peynir tabağı, 2 kadeh şarap, 1 cola için 80 eur ödüyoruz.
Burada ayrıca su değirmenleri çok fazla. Zamanında burası endüstri merkeziymiş ve su değirmenlerinden faydalanarak kumaş boyama gibi işlerde kullanıyorlarmış.
Saat 1,5 gibi bu şirin kasabadan ayrılıp yolumuz üzerindeki Aix En Provence a uğradıktan sonra havaalanına varıyoruz. Aix en Provence de 2 saat kadar dolaşıyoruz. Diğer kasabaları gördükten sonra, bize çok yavan geliyor. Uğramasakta bir şey kaybetmezmişiz diyoruz ve saat 5 gibi kiralık arabamızı parkedip bir seyahatimizi daha sonlandırıyoruz.
- 2 gece şato konaklaması 440 Eur
3 aksam yemeği 410 EUR
3 gün araba kiralama 220 eur
Saat 4 civarı Luberon bölgesinin bizim için sondan bir önceki durağı olan LOURMARIN'e (Luumaga) (22km)geliyoruz. Lourmarin de en çok merak ettiğim cafe ve restaurantlardı. Birçoğu Michelin yıldızlı. Bunlardan birinde mutlaka yemek yemek istiyordum. Kısa bir tur attık yemekten önce, otelimiz Lourmarin'in dışındaydı karanlığa kalmadan bulmak istedik. Son akşamımızı bir bağ evinde geçireceğiz. Odamız mis gibi lavanta kokuyor. Ev sahibimiz lavanta kokusunun insana rahat bir uyku, huzur verdiğini söyledi. Gerçekten de miktarında kullanıldığında dedikleri gibi insan kendini daha bir rahat, mutlu hissediyor. Ev sahibimize, yemek için Lourmarin de nereyi tavsiye edeceğini sorduk. Michelin yıldızlı restaurantların gereksiz pahalı olduğunu , önereceği lokantanın da ödüllü ve yemeklerin de leziz olduğunu söylediği restaurant " La Recreation" a bizim için rezervasyon yaptı. Restaurantlara yemek için mutlaka rezervasyon yapmak gerekiyor yoksa hiçbirinde yer olmuyormuş. La Recreation, Lourmarin'in girişinde solda bahçe içinde küçük bir restaurant. Ortaya soğuk meze tabağı, salata, 3 porsiyon ana yemek , 3 porsiyon tatlı ve 1 şişe şarap için 120 eur ödedik. Yemekler gerçekten çok lezzetliydi. Ortam da çok güzeldi. Yediklerimizi biraz olsun eritmek için Lourmarin de bir yürüyüş yapıp bağevimize dönüyoruz.
Lourmarin
Lourmarin kalesi gezilecek yerler arasında. Yine şarap tatmak yada almak isterseniz burada da bulabilirsiniz. Burada yaşamış olan yazar Albert Camus, araba sürmekten nefret edermiş ve birgün trafik kazasında öleceğim dermiş ve gerçekten de bir trafik kazasında hayatını kaybetmiş.
Ertesi sabah harika bir kahvaltı ediyoruz .Uçağimiz aksam saatlerinde olduğu için evsahibimiz bize Isle Sur Sorgue kasabasına gitmemizi hararetle tavsiye ediyor.
ISLE SUR LA SORGUE (İlle Şu La Sorg )
Pazar günleri çok büyük bir pazar oluyormuş ve buna antika pazarı da dahilmiş. Bu antika pazarı Fransa daki 2.büyük pazarmış. Yolda giderken akıllı telefondan kasabayla ilgili biraz daha bilgi topluyorum. Kasabayla ilgili hep bu pazardan bahsediliyor. Sabah erkenden gitmek gerekiyor 9-9,5 gibi. Pazarın yarısından çoğu oglen 1 gibi toplandi. Arabanızı parketmek için yer ararken dere kenarından geçtiğimiz sokaklara bayıldım. Dere kenarındaki evler biblo gibi. Her detay ince ince işlenmiş ve özen gösterilmiş. Gelelim meşhur pazara, hakikaten herşey satılıyor ama öyle ucuz pazar fiyatı yok. Zaten gezmek bile yetiyor. Pazar, dere kenarı boyunca kurulu ve cafelerde burada. Bunlardan birine oturmak isterseniz yine beğendiğiniz birine rezervasyon yaptırın. Yoksa 12 de hepsi doluyor. Öğlen yemeği için rezervasyon yaptığımız cafe de öğle yemeğimizi yiyoruz. 3 porsiyon ana yemek ,peynir tabağı, 2 kadeh şarap, 1 cola için 80 eur ödüyoruz.
Burada ayrıca su değirmenleri çok fazla. Zamanında burası endüstri merkeziymiş ve su değirmenlerinden faydalanarak kumaş boyama gibi işlerde kullanıyorlarmış.
.
Yol üstünde gelincik tarlaları
Saat 1,5 gibi bu şirin kasabadan ayrılıp yolumuz üzerindeki Aix En Provence a uğradıktan sonra havaalanına varıyoruz. Aix en Provence de 2 saat kadar dolaşıyoruz. Diğer kasabaları gördükten sonra, bize çok yavan geliyor. Uğramasakta bir şey kaybetmezmişiz diyoruz ve saat 5 gibi kiralık arabamızı parkedip bir seyahatimizi daha sonlandırıyoruz.
- 2 gece şato konaklaması 440 Eur
3 aksam yemeği 410 EUR
3 gün araba kiralama 220 eur