24 Mayıs 2017 Çarşamba

FRANSA PROVENCE GEZISI



PROVENCE -FRANSA ( 26-29 MAYIS 2016)

(ARLES- AVIGNON- CHATEAUNEUF DU PAPE   - GORDES- ROUSILLON- MENERBES- LOURMARIN- LISLE SUR LA  SORGUE- AUX EN PROVENCE)


Provence'i gormeyi birkac yildir  programa almistim. Hic dusunmedigimiz bir zamanda  1 hafta icinde karar verip hizli bir hazirlik yaptim. Sadece 4 gunumuz vardi ama Provence'de de gezecek cok köy. Buna gore bir program hazirlamam gerekiyordu. Hangi köyden vazgecmeliyim hangisine mutlaka gitmeliyim ? Bu  bölgede  bulunan  tüm köylerle ilgili yerli  yabancı birçok siteye  girdim  ve  nereye  gideceğimize karar verdim. Bazıları cok turistik bazilari ise bana  göre cok  bahsedilmemesine rağmen gidilmesi gereken köylerdi. "En güzel  köyler" listesinde olan bu  köylerden gezi süremize  uygun olacak şekilde aşağıdaki  listeyi  yaptım. Bu  listede " Les Baux de Provence" köyü de  vardı  ama onu  yetiştiremedik.

BARBEN kasabasında  kalacağımız  için bu rotayı  çizdim.
1.gün :MARSİLYA- BARBEN
2.gün :BARBEN-ARLES-AVIGNON-CHATEAUNEUF DU PAPE-BARBEN
3.gün : BARBEN- GORDES-ROUSSİLION-MENERBES-LOURMARIN
4. gün: LOURMARIN-LISLE SUR LA SORGUE-AIX EN PROVENCE- MARSİLYA H.ALANI

Marsilya'ya ucak biletimizi aldik.Persembe gunu aksam saat 6 da ucagimiz inecek ve pazar  gunu aksam 7 de ucagimiz Istanbul'a hareket edecek.
Marsilya havaalani kucuk oldugu icin cikmak cabuk oluyor. Araba kiralama ofisleri de, arabayi alacaginiz otopark da birarada  havaalanindan cikinca karsinizda. 

Konaklamaya gelince, Provence de kalacagimiz otelleri booking.com dan ayarladım.  O bolgeye ozgu otel olarak kullanilan kir yada ciftlik evlerin de kalmayi cok seviyorum. Şunu da not olarak soylemek isterim ki ; biz , biri 11 diğeri 6 yasinda 2 cocugumuzla seyahat ediyoruz. Booking.com dan oda ararken 2 yetiskin 1 cocuk olarak bakıyorum. 1 double ve 1 tek  kişilik yatak bize yetiyor hem de fiyat daha  uygun oluyor. Bir de 4 kişilik oda  bulamadiğim bir otelde 3 kişilik yer olabiliyor.


I. GÜN : VARIŞ-BARBEN (Bağbin)

Ucagimiz yaklasik 1 saat rotarla kalktigi icin saat 7 civarinda indi.Çıkışta arabamizi aldik ve bazi odalari otel olarak kullanilan şato "Chateau de La Barben" e dogru Barben kasabasinin yolunu tuttuk. Marsilya havaalanindan 30 dk. sonra muhtesem şatoyu gorduk. Kesinlikle en az 1 gecenizi bir şato da gecirmenizi hararetle tavsiye ederim. Barben şatosu hali hazirda bir muze. Bu sebeple hersey orjinal haliyle duruyor. Odamiza giriyoruz sayvanli yatak, koca bir şömine.


Saat 8 ve bizi karsilayan bayana aksam yemegi icin restaurant soruyoruz . Salon de Provence kasabasinda (20dk) "La Salle a Manger" isimli restauranttan bize rezervasyon yapiyor ve saat en gec 8,5 da orada olmamizi yoksa bizi alamayacaklarini soyluyor.Acilen cikiyoruz ve 20:20 de orada oluyoruz. Buraya da bayiliyoruz :) Yemeklerine de...

Salon de Provence kasabasından 

La Salle a Manger


Bu bölgede yemekler cok lezzetli. Dana ve koyun eti agirlikli. Bir başlangıç ana yemek, şarap ve tatlılarımızı da yedikten sonra  tekrar  şato otelimize geri dönüyoruz. Üç kişilik yemeğin tutarı 144 eur.

Zifiri karanlık ormanın içinden gecerek şatomuza  geliyoruz. Büyük ahşap  kapıyı şifreyi tuşluyoruz ve karanlığın içinde  gıcırtıyla  açılmasını  bekliyoruz. Bizi 100 yıllık şövalye zırhı karşılıyor.

                                          Şatonun mutfağı yemek  odası olarak kullanılıyor.

Şatonun mutfağındaki tüm mutfak aletleri orjinal. 
II. GÜN ( ARLES- AVIGNON-CHATEAUNEUF DU PAPE)

Şatomuzda sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra ARLES'(Ağleö) doğru yola çıkıyoruz. Barben- Arles arası  52 km. Benim için bu kasabanın onemi  ressam Van Gogh'un hayatının bir  bölümünün burada  geçmiş  olması ve birçok  tablosunu burada resmetmesi. Ayrıca ressam arkadaşı Gaugin'e kızarak kendi kulağını burada kesmiş. Bunun üzerine kardeşi  Theo, onu  Arles Akıl Hastanesine yatırmış ve yatağından gördüğü  hastane  bahçesini bu  şekilde  resmetmiş. Bunun gibi burada yaptiği  birçok  resmi  var  Van Gogh un. Yani  isterseniz canlı olarak  o semtlerde o  resimlerdeki  manzaraları görebiliyorsunuz.Yerlerde  yada  duvarlarda o tablolarının adları  yazıyor ve onları  takip  ettğinizde karşınıza çıkıyor. Bunun dışında Romalılardan kalma tiyatro  ve arena  bulunuyor. Burası Arles'nin tarihi  merkezi, küçük cafeler, dükkanlar ,pastaneler cok şirin. Eger bu bana yetmez daha detaylı  gezip, Van Gogh'un burada yaptığı tablolarının orijinal yerlerini merak  ediyorum diyorsanız, rahat rahat  gezip  bir cafe  de yemek ,diğerinde  kahvenizi içmek isterseniz neredeyse 1 tam gününüzü burada geçirmeniz gerekir.

                                                       ARLES


                                                                 Kurutulmuş lavantalar

                                  Arles Akıl Hastanesi       Van Gogh 'un hastane odasından yaptığı resim


                            Enfes şekerlemeler, kurabiyeler,çikolatalar, pastalar,turtalar...            

Arles'den hareket  edip 45 km. sonra AVIGNON'a (Avinyon) varıyoruz. Avignon papalar  şehri olarak biliniyor. Unesco dünya  miras listesinde bulunuyor. Eski  şehir,  Avrupa da  olduğu gibi surların içinde tarihi dokusunu bozmadan muhafaza  ediyor. Papalık sarayı ve çevresi görülmesi  gereken  yerler. Saray dış  görünüşü  itibariyle o  kadar büyük ve  etkileyici ki insan  " dışı böyleyse  içi kimbilir nasıldır ?" diyor ama içi dışı  gibi görkemli  değil. Saraydan çıkınca kaleiçini gezdiren mini gezi trenleri meydanda sizi bekliyor. Isterseniz ücret karşiliği bu  tura katılabiliyorsunuz. Çocukların karnı  çok acıktığı için biz yemek yemeği  tercih ettik. Yalnız dikkat etmeniz gereken  restaurantlar, cafeler genellikle öğlen saat 2-4 arası kapalı. Bu  ortaçağ şehri sokaklarını, başıboş  gezmek, sizi çağıran sokaklara merakla dalmak en güzeliydi.




Avignon bir de köprüsü ile  ünlü. 12 .yüzyıldan kalma UNESCO miras  listesindeki bu  köprü Ron nehrinin, yüzyıllar boyunca taşmasından hasar  görerek günümüze kadar ancak yarısı gelmiş. İsterseniz köprünün üzerinde  yürüyebiliyorsunuz.



Biraz  dolaşıp  Avignon'a 15 dk.(17km) mesafede olan "CHATAEUNUEF DU PAPE" (şatonüef du pap) köyüne  hareket  ediyoruz saat 4 civarı. Yol boyunca üzümbağları , bağ  evleri ve şatoları  geçiyoruz. Burası  Avignon da  yaşayan papaların yazlık olarak  kullandıkları bir köy. Adını  da  oradan  alıyor. Kabaca söylemek gerekirse; papalardan biri de  burada  şarapçılığı  geliştirip bu  köyü  zenginleştirmek istemiş. Ürettikleri  şarap da köyle aynı ismi taşıyor. Bu gezdiğimiz bölgede esasen pembe şarap üretiliyor. Ama "Chataeuneuf du Pape" de  kırmızı  şarap.  Köy  çok küçük ,çok şirin bir meydanı ve ortada  bir havuzu hemen yanında  gölgelik  koca bir ağaç. Zaten burada gittiğimiz  her  köy de meydanlarda hep bir havuz  ve başında  bir ağaç var. Burada  gezebileceğiniz bir de tirbüşon müzesi  var. Saat 5 de  kapandığı için oraya  yetişemedik. Küçük mahzenleri , şarap dükkanları gezerek  tadım yapabilir ve satınalabilirsiniz.





Bu  akşam, yemeğimizi şatomuzda saat 7 de  yiyeceğimiz için dönüşe  geçiyoruz. Bizdeki gibi her saat  her yer  açık değil. Restaurantlar ,cafeler saat 2-5  gibi kapalı.Velevki  o  saate  kaldınız  aksam 9 da  mutfakları  kapanıyor. Dukkanlar da 6  civarinda kapanıyor. Yani otelinizden  sabah erken  çıkmanızda  fayda var.

Şatomuzda akşam yemeğimize  yetişiyoruz. Burası  müze  otel  olduğu için anladığımız kadarıyla 4 odası  var. Buna  bağlı  olarakta yemek salonu, şatonun geçmişte mutfak olarak  kullandığı bölüm. Tarihten bir sayfanın içine  girmiş  gibi oluyorsunuz. Hersey olduğu gibi duruyor ve kullanılan mutfak  gereçlerinin büyük  bir çoğunluğu o  dönemden kalma. Filmlerde  gördüğümüz bir masa  düzeni, bardak ve çatal-biçak takımı. Bir başlangıç  ve arkasından ana yemeğimiz -ki o da bizim kuzu tandır-. Yörenin pembe şarabı  eşliğinde enfes bir akşam yemeği. Minik pastacıklardan oluşan tatlı tabağımızla karnımızı iyice dolduruyoruz. Bu  yemek ekstraydı ve 1 gün önceden söylemeniz gerekiyor. Fiyatı  ise kişibaşı 50 eur şarap hariç.




III.GÜN (GORDES-ROUSSILION-MENERBES-LOURMARIN)

Benim için gezi şimdi  başlıyor. Esas görmek istediğim köyler bunlar.

İki gecemizi şatomuzda  geçirdikten sonra  belirttiğim köylerden tekrar geri dönmek  yerine 3. ve son gecemizi en son köyde kalmak  üzere ayarladım. Son gün geze geze havaalanına gitmek için.

Ilk 3 köy  birbirine çok yakın 10-15 dk.mesafede. La Barben'den  GORDES (Goode) 45 dk.(54km) kadar sürüyor. Köy sağ  tarafınızda yamaçta  aniden karşınıza çıkıyor ve muhteşem bir görüntü. Hemen arabayı  kenara  çekip  fotoğraflarımızı çektik. Biraz ilerde  köyün otoparkı  var. İçeri kadar giremiyorsunuz . Arabayı  park  edip  10 dk.  kadar yürüyorsunuz. Evler ortaçağ dan kalma taşevler. Bazıları  da restore edilip çok  lüks butik oteller olarak kullanılıyor. Sosyete ve bazı  film yıldızlarının burada  evleri varmış. Köyün meydanında çok şirin turistik dükkanlarda  seramik kaplar, lavantadan  yapılmış  çeşitli hediyelikler satıyorlar. Kapıları meydana bakan dukkan ve  cafeler, içeri girdiğinizde diğer  tarafları  köyü görecek sekilde sıralanmışlar. Bu  cafelerden birine  girip  bir kadeh  şarabınızı  yada  kahvenizi köye nazır içebilirsiniz. Kısa  bir tur attıktan  sonra  arabamıza  doğru yürüyoruz.






Eger  Haziran sonu  Temmuz başi gibi giderseniz lavantaların çiçek açma dönemine denk  geleceksiniz. Gordes de bulunan Abbaya Notre Dame de  Senanque manastırın önündeki lavanta tarlası manastırla beraber muhteşem bir manzara oluşturuyor.


Yola  çıkıp 10 dk.(9km) mesafedeki ROUSSILLION (Rousilyon)köyüne  doğru ilerliyoruz. Bu  köy de toprağının kırmızı olmasıyla  meşhur. Arabamızı  köyün girişindeki otoparka  bırakıyoruz  ve 10 dk.  kadar biraz  rampa  tırmanarak köyün şirin mi şirin evlerinin arasından  geçip  merkeze  geliyoruz. Cafeler,  minik dükkanlar  bizi karşılıyor. Çocukları  dondurmacılardan zar zor  alıp,önce gezip sonra bol bol  yiyeceğimizi söyleyerek  "OCHRE  TRAIL" i  yapıyoruz. Doğa  muhteşem. Toprak  sarıdan başlayıp  katman katman kırmızıya  doğru giden bir  renk  alıyor. Ayrıca  rüzgar ve  yağmurlarla  çeşitli  şekiller almış  kayalar, rengarenk. Kesinlikle bu  yürüyüşü yapmalısınız. Toprak  kırmızı olduğu için ayaklarınız  boyanıyor.  Bence  en iyisi terlikle dolaşmak ve  çıkıştaki  çeşme de yıkamak. Bizde turumuzu tamamladık çeşme de maaile yıkandık  ve doğru dondurmacılara .  Lavantalı  dondurmayı ilk kez burada tattım. Lavantanın  o yoğun aroması  olur mu  acaba diye düşüne düşüne aldım. Çok muhteşem değil ama denemeli. Dondurmamız elimizde bu  güzel  şirin köyü istemeyerek olsa da  arabamıza  doğru yürüyerek  terk ediyoruz.




Lavantalı dondurma


Gordes'den Roussillion'a giderken yolda  Lavanta müzesi var. Biz uğrayamayadık ama bilgi  olarak  vereyim.

MENERBES' (Minerb) e (17km) doğru yola çıkıyoruz.  Yazar Peter  Mayle  bu  köy de, filmi  de çevrilen    "A Year in  Provence" adlı  kitabını  yazmış. Zeytinyağ , turuf  mantarı  bu köyün meşhurlarından. Bir de gitmeden  önce internette gezinirken köyün  tepesinde  bulunan bir şarap evi  olduğunu okumuştum. Burada ayrıca  nefis mantarlı sunumlar  yapılıyormuş . Başka  yemek  ararsanız yokmuş. Menerbes'e  vardığımızda  ögle saatiydi. Yürüyerek  bu  şarap  evine  bir  iştahla  vardık kapılar açık  ama  kimse  yok. Sonunda  birine  rastladık  ve  Cumartesi  günleri  kapalı  olduklarını  söyledi.  Ne  kadar ilginç  değil mi? turistik  bir  yer,  internet sitelerinin hepsinde  bu  şarap  evinden  mantar  ve  şarabını  överek  anlatiyor , tuistlerin en çok  geleceği  bir günde  kapalı ! yapacak bir şey yok yutkunarak  tekrar geze geze köyün aşağısına  iniyoruz. Köyün girişinde  çıkarken de gördüğümüz ova  manzaralı  cafe nin bahçesine  oturuyoruz. Saat  3 civarları yemek  soruyoruz mutfak  kapalı  sadece içecek servis edebiliriz  diyorlar. Olsun napalim, ortam, manzara, hava  hersey  cok  güzel. Biz de Menerbes mahsulü pembe şarap istiyoruz .Arka fonda Fransız  şarkıları çalıyor. Şarabımızı  yudumluyoruz hiç  gitmek istemiyoruz; şarabımızı bitirdikten sonra Lourmarin'e doğru yola  çıkıyoruz.






Saat 4 civarı Luberon bölgesinin bizim için sondan bir önceki durağı olan LOURMARIN'e (Luumaga)  (22km)geliyoruz. Lourmarin de en  çok merak ettiğim cafe ve restaurantlardı. Birçoğu  Michelin yıldızlı. Bunlardan birinde mutlaka  yemek  yemek istiyordum. Kısa  bir tur attık yemekten önce,  otelimiz Lourmarin'in dışındaydı karanlığa kalmadan bulmak istedik. Son akşamımızı bir bağ evinde geçireceğiz. Odamız mis gibi lavanta kokuyor. Ev sahibimiz lavanta kokusunun insana rahat bir uyku, huzur verdiğini söyledi. Gerçekten de miktarında kullanıldığında dedikleri gibi insan kendini daha  bir rahat, mutlu hissediyor. Ev sahibimize, yemek  için Lourmarin de nereyi tavsiye edeceğini  sorduk. Michelin yıldızlı restaurantların gereksiz  pahalı olduğunu , önereceği  lokantanın da ödüllü  ve yemeklerin de  leziz olduğunu  söylediği restaurant  " La Recreation" a bizim için rezervasyon yaptı. Restaurantlara yemek için mutlaka  rezervasyon yapmak  gerekiyor yoksa hiçbirinde yer olmuyormuş. La Recreation, Lourmarin'in girişinde solda bahçe  içinde küçük bir restaurant. Ortaya soğuk meze  tabağı, salata,  3 porsiyon ana yemek , 3 porsiyon tatlı ve 1 şişe şarap için 120 eur ödedik. Yemekler gerçekten çok lezzetliydi. Ortam da çok güzeldi. Yediklerimizi biraz olsun eritmek için Lourmarin de bir yürüyüş  yapıp bağevimize dönüyoruz.

                                                                                                              Lourmarin

                           
                                                                       Kaldığımız kır  evi

Lourmarin kalesi gezilecek yerler arasında.  Yine  şarap  tatmak yada  almak isterseniz burada da bulabilirsiniz. Burada yaşamış olan  yazar Albert Camus, araba  sürmekten nefret edermiş  ve birgün trafik  kazasında  öleceğim dermiş ve gerçekten de bir trafik  kazasında hayatını kaybetmiş.

Ertesi sabah harika  bir  kahvaltı ediyoruz .Uçağimiz aksam saatlerinde  olduğu  için  evsahibimiz  bize Isle Sur  Sorgue kasabasına  gitmemizi hararetle tavsiye ediyor.

ISLE SUR LA  SORGUE (İlle Şu La Sorg )

Pazar günleri çok büyük  bir pazar oluyormuş ve  buna antika pazarı da dahilmiş. Bu  antika  pazarı  Fransa daki 2.büyük  pazarmış. Yolda  giderken akıllı  telefondan kasabayla ilgili biraz daha  bilgi topluyorum. Kasabayla  ilgili hep  bu pazardan bahsediliyor. Sabah  erkenden  gitmek  gerekiyor 9-9,5 gibi. Pazarın yarısından çoğu oglen 1 gibi  toplandi. Arabanızı parketmek  için yer ararken dere  kenarından geçtiğimiz sokaklara bayıldım. Dere  kenarındaki evler biblo  gibi. Her  detay ince ince işlenmiş  ve özen gösterilmiş. Gelelim meşhur pazara, hakikaten herşey  satılıyor ama  öyle ucuz pazar fiyatı yok. Zaten gezmek bile yetiyor. Pazar,  dere  kenarı boyunca  kurulu ve cafelerde burada. Bunlardan  birine oturmak isterseniz yine  beğendiğiniz birine rezervasyon yaptırın. Yoksa 12 de hepsi doluyor. Öğlen yemeği için rezervasyon yaptığımız  cafe de öğle yemeğimizi  yiyoruz. 3 porsiyon ana yemek ,peynir  tabağı,  2 kadeh şarap, 1 cola için 80 eur  ödüyoruz.

Burada  ayrıca  su değirmenleri çok  fazla. Zamanında burası endüstri merkeziymiş  ve su değirmenlerinden faydalanarak kumaş boyama gibi işlerde  kullanıyorlarmış.



                  





.

Yol üstünde gelincik  tarlaları

Saat 1,5 gibi bu şirin kasabadan ayrılıp  yolumuz üzerindeki Aix En Provence a uğradıktan sonra  havaalanına varıyoruz. Aix en Provence de 2 saat kadar  dolaşıyoruz. Diğer  kasabaları  gördükten sonra,  bize  çok yavan geliyor. Uğramasakta bir şey  kaybetmezmişiz diyoruz ve saat 5 gibi kiralık arabamızı parkedip bir seyahatimizi daha sonlandırıyoruz.

- 2 gece şato  konaklaması 440 Eur
   3 aksam yemeği 410 EUR
   3 gün araba  kiralama 220 eur










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder